Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda savaşa çıkın!" denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır. (Tevbe/38)

Anasayfa

ALLAH ERLERİ

İslam İnkılabı ve Özellikleri

İSLAM İNKILÂBI

Şu ayet-i kerime İslam inkılabının özünü en güzel şekilde ifade eder: "Ey insanlar, sizi yaratan Rabb'inize kulluk edin." (Bakara Suresi, 21)
Evet bu davanın, İslam inkılabı davasının özünü İslam anlatırken; yeryüzündeki insanlara, işçilerin, çiftçilerin, kapitalistlerin, fakirlerin dili ile ya da sınıfların, partilerin adıyla seslenmiyor. Gerçekten O, bütün "Ademoğullarına" sesleniyor ve bu sesleniş de sadece beşer cinsinin bireyleri olduklarından ötürüdür. Çünkü O, tek Allah'a kulluk etmeyi, O'na ortak koşmamayı ve ilah olarak yalnız O'nu tanımayı emrediyor. Öyle ki Allah'ın emirleri dışına çıkmamayı, O'na ibadet etmekten geri durmamayı, haksız olarak yeryüzünde büyüklenmemeyi emrediyor. Çünkü emir ve hakimiyet yalnız Allah'a özgüdür. Göklerin ve yerin anahtarları O'nun elindedir. Ne olursa olsun hiç kimse yeryüzünde büyüklük taslayıp kimsesizleri ezemez; zavallı insanları zulmü altında inletemez. Bütün insanlığı çağırıyor İslam: "Ey Kitap Ehli, sizinle aramızda ortak olan şu söze geliniz: Sırf Allah'a kulluk edelim, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp birbirimizi ilah edinmeyelim." (Âl-i İmran Suresi, 64)
Evet bizim evrensel inkılab çağrımızın anlaşılmasının güç bir yönü yoktur; çağrımız bundan ibarettir. "Hüküm vermek ancak Allah'a aittir;, kendisinden başkasına değil, O'na tapmamızı emretmiştir. Bu dosdoğru dindir..." (Yusuf Suresi, 40)
"Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevesine uyan kimseye uyma." (Kehf Suresi, 28)
"Yalan söyleyerek Allah'a iftira edenden daha zalim kim vardır? İşte bunlar Rabblerine götürülürler. Ve şahitler: "Rabblerine yalan söyleyenler bunlardır" derler. Bilin ki Allah'ın laneti haksızlık yapanlaradır. Bunlar Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Ve o yolu eğriltmeye çalışırlar; işte onlar ahireti inkar edenlerdir." (Hud Suresi, 18-19)
Alemlerin yaratıcısı soruyor: "Ayrı ayrı bir sürü uydurma Rabbler mi daha iyidir, yoksa her şeyden üstün tek Allah mı?.." (Yusuf Suresi, 39)
Eğer tek ve kahhar olan Rabbe kulluk etmekten kaçınırsanız; başınıza yeryüzünde yücelik taslayan putlar mutlaka dikilecektir. Dolayısıyla putlukta ileri gidip Allah'ın yerine kendi kendilerini ilah kabul ettireceklerdir. Böylece de onların köleliğinden kurtulmanız mümkün olmayacaktır. Onlar size hükmedip, yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışacaklardır. Çünkü tarihteki bütün diktatörler aynı şeyi yapmışlardır. İlahi hikmet kaynağı buyuruyor: "Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu kimselerini zelil kılarlar..." (Nemi Suresi, 34)
Kuşkusuz ki İslam'daki tevhid (tek tanrıya tapma) akidesi; diğer dinlerdeki gibi sözde kalan bir teori ya da ütopik bir inançtan ibaret değildir. İslam, bir sosyal inkılab hareketidir. O, her şeyden önce; insanları köleleştiren, çeşitli yalan ve dolanlarla sahte uluhiyet pozuna girmiş putları yıkmak ister.
Bu putların da elbet çeşitleri vardır. Bir kısmı kahin ve rahip rolüne bürünmüş, bir kısmı ise kral ve emir rolüne. Diğer bir kısmıysa halkı köleleştirip hiçbir sığınak bırakmamak koşuluyla gelir kaynaklarına sanki bir zebella gibi oturmuştur. İşte İslam, bunların bütünüyle kökünü kurutmak, onlara hayat hakkı tanımamak için gelmiştir. Onlar bazen halkı bir kukla gibi oynatarak esir haline getirmek için gizli, açık yollarla uluhiyet taslamak isterler. Halkı zorla, silah korkusuyla kendilerinin uydurduğu ve geliştirdiği bir grubun ortaya attığı ya da sömüren sınıfın hazırladığı sistemlere dayandırmak isterler. "Ben size kendimden başka ilah öğretmedim", "Ben sizin yüce Rabbinizim", "Ben de öldürür, diriltirim" ve "Kim bizden daha güçlüdür?" İşte bu gibi sözler uluhiyet taslayan diktatörlerin ağzından hiç düşmez. Bazen de bir kısım beyinsizlerin cehaletinden yararlanarak putlardan, timsallerden, heykellerden ilah edinirler. Ortaya koydukları emirlerle halkı bu timsaller, heykeller önünde boyun eğmeye zorlarlar. Kendileri de yaptıkları şeyin ciddiliğine inanıp boyunlarını eğerek halkın örf ve adetleriyle oynarlar. Kısacası onları kendi arzu ve isteklerinin kölesi durumuna getirirler. Çaresiz halk bunlardan hiç haberi yokmuş gibi masumca düşünür.
İslam'ın tevhid akidesi (Tek Tanrı inancı) şirkin her çeşidini yasaklaması, putların, heykellerin Önünde eğilmeyi kabul etmemesi, bütün bunlar, hareketlerinde putçuluğa göre tavır takınan, her şeyini ona göre düzenleyen idare şekilleriyle bütünüyle çatışmakta olduğu görülmektedir. Elbette ki bu idarelerden yardım ve destek görenlerle de durum aynıdır!.. Evet tarihin her devresinde; "Ey kavmim Allah'a ibadet edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur" diyerek toplumu doğru yola çağıran peygamberlerin karşısına, sürekli ülkelerin gelir kaynaklarını sömüren, halkı zulüm altında inleten o devrin zalim idarecileri çıkmıştır.
Evet bu zalimler karşı çıkmışlar ve ilahi davetçinin önüne çeşit çeşit engeller dikmişlerdir. Bundan dolayıdır ki bu dava (İslam), soyut bir inancın sözle anlatımı ya da ilahiyat kanunlarının açıklanmasından ibaret olmayıp evrensel bir inkılab davasıdır. O halde içlerinde nam ve nişan arzusu bulunduran, halkın alın terini sömüren, rahat koltuklarda oturan siyaset cambazlarının hoşuna gitmeyecektir.

İSLAM İNKILÂBININ ÖZELLİKLERİ

Kuşkusuz ki, Allah elçilerinin hepsi de inkılapçıydılar; bir yenilik ve bir değişiklik elçisiydiler. Siyasi, toplumsal, ahlaki, ekonomik sistemlere özgü, bütünsel bir değiştirme eylemi...
Yüceler yücesi Resulü Kibriya efendimiz ise bu inkılapçıların büyüğü ve bayraktarıdır. Ancak günümüzdeki şu inkılab (!) budalalarıyla onları karşılaştırma yanılgısına sakın düşmeyin!.. Bugünkü sözde inkılapçılar her ne kadar iyi kalpli ve vatansever olduklarını savunsalar da en ideal hedefi bulmaları, bütün işleri doğru ölçüyle değerlendirmeleri mümkün değildir. Çünkü bunlar, ya toplumun ezilmiş sınıflarının içinden çıkmışlardır ya da alınmış haklarım arayan zavallı bir duruma düşürülmüş kitlelere yardım etmek için ayaklanmışlardır. Onlar hayatın bütün sorunlarına, gereksinimlerine, ezilenler ve mazlumlar gözüyle bakarlar. İşte bundan dolayıdır ki hayatı kapsayan bütün bu meselelere karşı bakışları, normal ve bütün insanlığı içine alan evrensel değer yargılarına bağlı bir bakış açısı olamaz.
Görürsünüz ki bir sınıfa karşı şefkat hisleriyle dolarlar, diğer sınıfa karşı ise nefret ve gazap duygularıyla dolup taşarlar. Öyle ki bu sınıfa karşı her durumda içlerindeki nefret duygusunu açıklamaktan çekinmezler.
Evet bunların zulüm ve tuğyan sorunları için öne sürdükleri veya düşündükleri ilaçlar tiryakisi oldukları dertten daha kötü ve daha öldürücüdür. İyilik yerine zulüm, sıhhat yerine ölüm, ilaç yerine zulüm getirir bunlar. Böylece eskisinden daha da kötü bataklıklara batırırlar.
Kısacası bu adamlar, böylesi ortam içinde kalplerini düşmanlık ve kin kirlerinden arındırıp haset ve buğzu paklayıp hak ve adalet ölçülerine dayalı, dünya ve ahiret huzurunu garantileyen sosyal bir sistem getiremezler. Peygamberler ise (Allah'ın salât ve selâmı onların üstüne olsun) hiçbir zaman davalarına; inkılab hareketlerine kişisel arzularından bir şey eklemezler. Durum ne olursa olsun isterse davaları yolunda ezilsinler, hak yolunda çile çeksinler, onlara ve onların ashabına her türlü eziyet ve zulüm yapılsın onlar, bu ilahi ülkülerine nefsi arzularını sokmazlar. Zaten böyle bir durum nasıl olabilir ki?.. Zaten onlar, ülkülerini aziz olan Allah'tan alırlar. Yüce Allah ise beşeri noksanlıklardan beridir. O, bütün insanlara aynı şekilde bakar; hiçbir sınıf O'nun yanında ayrıcalıklı bir hakka sahip değildir. Çünkü O, bir sınıfa kin besleyip de diğerini kayırmaz.
O'nun mübarek peygamberleri ise Allah'ın hidayeti ile, bütün bir sorunları, sosyal açmazları tertemiz görüşleriyle en güzel şekilde çözümlerler. Onların hedefi bir kitlenin değil, bütün insanlığın huzurudur. Bunu gerçekleştirmek için de herkesin meşru hakkını aldığı adil bir sistem getirmeye çalışırlar. Böylesi bir sistem de ise bireyle toplum arasındaki ilişkiler yok edilmesi olası olmayan hak ve adalet ölçüleri üzerine oturtulmuştur. Herkese meşru hakkı verilir. Ancak yapması gereken değerleri de yaptırılır. Bundan dolayıdır ki peygamberin yaptığı hiçbir inkılapta kavga ve sınıflar arası huzursuzluk söz-konusu değildir. Çünkü onlar toplumda bir kitleyi yüceltip diğerini ezmek ya da bir sınıfı diğerine musallat etmek için inkılab yapmazlar. Onlar en ideal yolu seçmişler; toplumu adalet temelleri üstüne yeniden oturtturmuşlardır. Öyle ki kendi daireleri içinde, bütün insanlığa meşru haklarını alabilme fırsatını vermişler; renk, cins farkı gözetmeksizin herkese maddi ve manevi mutluluğun yolunu göstermişlerdir.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol