Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda savaşa çıkın!" denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır. (Tevbe/38)

Anasayfa

ALLAH ERLERİ

Allah ve Rasulunu Hakem Tayin Etmek

ALLAH VE RASULÜNÜ HAKEM TAYİN ETMEK

Bu hüküm etrafında bazı müfessirlerin kavillerini zikredelim. Kadı Ebu Ya'la el-Hanbelî şöyle der:"Hüküm hususunda tağuta müracaat etmek, Hz. Muhammed'in hükmüne rıza göstermemek küfrü gerekli kılar."
Buna Deliller:
Birinci olarak: Allahu Teala şöyle buyurur. "Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tağutu tanımamakla emr olundukları halde tağutun önünde muhakemeleşmek istiyorlar."( Nisa, 60)
Allah (cc) tağutun hakem yapılmasını ona iman olarak kabul etmiştir. Şüphesiz tağuta iman Allah'a küfürdür. Nitekim tağutu inkârda Allah'a imandandır.
İkinci olarak Allahu Teala'nın:"Rabbine and olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükme razı olmadıkça iman etmiş olmazlar."(Nisa,65)Kavli peygamberin hükmüne razı olmayanın dinden çıktığına delildir.
Üçüncü olarak: Allah'ın şu kavli kendisine isyanın büyük bir günah olduğunu bildirir.
"Onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar."
Bu ayetlerde Allah'ın veya peygamberin emirlerinden bir emri reddedenin din çizgisinden çıktığına deliller vardır. Bunda şüphelenerek veya inaden reddetmesi arasında fark yoktur. Ve burada sahabinin zekatı men edenlerin vermeyenlerin mürted olduklarına, öldürülmeleri ve ehillerinin esir alınmaları hususunda verdikleri hükmün sahih olduğuna delil vardır.( Tefsiri Kasımi, sh. 1355, Metafituhulgayb, 3/253Fahrurrazi)
Kasımî şöyle der:
Bazı müfessirler bu ayet, Allah'ın hükmüne, koyduğu kanunlara rıza göstermenin farz olduğuna delalet eder. İslam şeriatının dışında herhangi bir şeyin hakem kabul edilmesi caiz değildir, demişlerdir.
Hakim: Bu ayet Allah'ın hükmüne razı olmayanın küfrüne delalet eder. Hz. Ömer'in münafığı öldürme hadisesi kanının heder olduğuna kısas ve diyet gerekmediğine delalet ettiğini söyler. Burada bir nokta daha vardır.
Bir davada anlaşamayan iki kişiden biri müslümanların hükmüne razı olsa, fakat diğeri buna razı olmayıp küfür sisteminin mahkemesini istese, küfre rıza gösterdiği için kâfir olur.
Buna göre orman kanunlarına ve beşeri sistemlere rıza göstermek din çizgisinden çıkıştır. Kur'an ve sünnetin nasları ile çarpışmadır.
Ben derim ki: bu kanunlara rıza gösteren, ikrah olmaksızın bunlara müracaat eden, bu kanunların yapımında veya yürürlüğe sokulmasında kendi rızası ile emeği olan bu ayetin hükmü gereğince iman dairesinden çıkar.
Buhari bu ayetin ensardan dini vecibeleri yerine getirip İslam'ını ilan eden bir zat hakkında indiğini, ayetteki yeminin çok şiddetli ve kesin bir şekilde geldiğini, Allah'ın şeriatını hakem kabul etmeyenin mü'min olmadığını kesin olarak bildirmiştir.
Merhum Seyyid Kutup bu ayetin tefsirinde şöyle der:
"Ve sonra kesin uyarı geliyor. Allah (cc) yüce zatına yemin ederek diyor ki: "Bir mü'min bütün işlerinde Rasulullah'ı hakem tayin edinceye kadar iman etmiş sayılmaz. Sonra o hükme kalbi ile rıza göstererek kabul eder. Hükmü kabul etmekte kalbinde bir daralma ve zorluk, nefsini tırmalayan herhangi bir endişe de hissetmez,
"Rabbine yemin olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar, "( Nisa, 65)
Evet bir kere daha kendimizi imanın şartı, İslam'ın sınırı önünde buluyoruz. Allah nefsine yemin ederek bu gerçeği ifade ediyor. Bundan sonra imanın şartını, İslam'ın sınırlarını tespit etmekte kimseye söz düşmez. Ve burda kasden ve inaden yapılan zorlamaların dışında, hiçbir te'vile mahal yoktur. Bu te'vilde ayetin belli bir zamana ve insanlardan belli bir topluluğa mahsus olmasıdır. Bu İslam'dan hiçbir şey bilmeyen, Kuran'ı tabirlerden de az veya çok hiçbir şey anlamayan kimsenin anlamsız sözüdür.
Evet bunlar, İslam'ın bir bütün olarak kabul edilmesini ifade eden hakikatlerdir. Ayet yeminle beraber bütün kayıtlardan soyutlanmış olarak geldi.
Ayrıca burada Rasulullah'ı hakem tayin etmekten maksat bizzat şahsının hakem tayin edilmesini vehme getiren hiçbir delil yoktur. Bundan maksat Rasulullah'ın şeriatını ve Rabbani metodunu hakem tayin etmektir.
Aksi taktirde Rasulullah'ın vefatından sonra Allah'ın şeriatına ve Resulünün sünnetine yer kalmaz. Bu söz Hz. Ebu Bekir'in kendileri ile savaştığı en azgın mürtedlerin sözüdür. Resulullah'ın vefatından sonra onun hükmünü kabul etmeyip zekatı men ettikleri için Hz. Ebu Bekir bunlarla "Mürtetlerle savaş" adı altında savaş açmıştır.
İslam'ın isbatı için Allah ve Resulünün şeriatını hakem kabul etmek yeterse de, imanda nefsin rızası kalbin hoşnutluğu olmaksızın bu yalnız başına yetmemiş. İşte İslam... İşte İman...
Her nefis İslam ve imanını iddia etmeden önce kendi durumuna baksın. İman ve İslam'dan hangi noktadadır?"(Fizilali Kur'an, 5/130, Seyyid Kutup)
İnsanlığın problemlerinin tek çözümünün Allah'ın kanunlarına itaat etmekte gizlendiğini ifade eden ayet etrafında birçok müfessirin görüşünü naklettikten sonra hiç bir kimseye ayetin umumiliği "İmanı kâmil" ile tahsis edilmiştir demek düşmez. Zira onların iddia ettiği gibi olsaydı ayeti tahsisleştirecek bir delil olması gerekirdi. Çünkü ayeti zahiri manasından çıkarabilmek için ondan daha kuvvetli bir delil olması gerekir.
Kıyasa gelince ayeti umumiliğinden çıkaramaz.
Fahrurrazi'nin şu sözünü nakletmiştik.
"Ayetin zahiri kıyas ile tahsis edilmesinin caiz olmadığına delalet eder. Zira ayet peygamberin sözüne ve hükmüne mutlak şekilde tabi olmanın vucubiyetini ifade eder."
Fahrurrazi devamla:
"Allah kasemle ifade etmiştir ki onlar imanın şartlarını yerine getirmedikleri müddetçe îman vasfı ile vasıflanamazlar. Bu şartların ilki de; aralarında anlaşmaya varamadıkları hususlarda peygamberi hakem tayin etmeleridir."
Ayetin, hakimiyet mefhumu üzerinde duran ayetler topluluğu arasında gelişi, sebebi nüzulü ve müfessirlerin bu ayetteki sözleri bu manayı te'yid eder.
Evet!... etrafımıza bir bakalım. Bir zamanlar İslam kanunlarının geçerli olduğu topraklarda olup bitenlere bir bakalım. Bu ülkelerin insanlarının büyük çoğunluğunu iki halden birinde görmekteyiz.
Birinci sınıf, Rabbani olan şeriatın hükmünü terk ederek tağutun hükmüne razı olur, halbuki kendini dinden çıkaran bu musibetin büyüklüğünü idrak edemez.
İkinci sınıf, Allah'ın dinine düşmanlığını ilan ederek tağutun hükmüne razı olur. Bütün çevresindekiler insanları ve nüfus kâğıdı onun İslam'ına şahidlik yaptığı halde İslam ve iman ile tüm alakası kesilmiştir.
Evet... Tehlikeli olan bu iki durum gizlice müslümanlar arasına sirayet etmiştir.
Selanikli bir Yahudi dönme Sultan II. Abdulhamidi halifelikten düşürmek için yapacağını yaptı. Müslümanların halifesi ve İslam'ın hükümleri ortadan kalktı. Bütün bunlar yahudilerin çeşitli adlar altında kurdukları gizli cemiyetlerin yürüttüğü korkunç planlar ile gerçekleşti. Mason locaları, Jön Türkler, İttihat ve Terakki cemiyetleri bunlardan bazılarıdır. Kendisini müslüman sayan birçok kişi bunların ağına düştü. Hatta bu ümmete dini önderlik, ruhani liderlik yapanlardan bir çokları bunların ağına düşmüştür. Öyle ki Ezher ulemasının önde gelen simalarından biri bu dönemde mason localarından sedef madalya ödülüne nail olmuştur. Bundan daha garibi Mısır'daki ilk mason locasının İslam davetçilerinin önde gelen simalarından sayılan bir zatın eli ile kurulmasıdır. İkinci mason locasını da onun talebesi kurmuştur.( Itticahatü'l vataniyye Fil Edebil Arabi el-Muasır. Muhammet! Hüseyin. İskenderiye Üniversitesi Arap Edebiyatı Profesörü)
Şu anda çok açık bir şekilde şu gerçek ortaya çıkmıştır ki, masonluk ve Siyonizm bir dalın iki çatalıdır. Bir anadan doğma ikiz kardeştirler. O da yeryüzünde bütün dinleri yok etmeye çalışan, insanlığı ifsad etmek için her türlü entrikaya başvuran Yahudidir. Bu anlatılan olayın bir yüzü.
Olayın ikinci yüzüne gelince bu planlar çok basit bir şekilde müslümanlar arasında uygulanmış ve ortaya "Şer'i Din" yerine "Beşeri Dinler" çıkmıştır. Nitekim şu anda lise ve üniversitelerde bu konular müslüman evlatlarına okutulmaktadır.Bu üniversitelerde bu konular müslüman evlatlarına okutulmaktadır. Bu üniversiteler bu yeni dini öğrenmekteler. Bu yeni dinde ihtisas sahibi olarak bu yeni dinin hizmetçi ve muhafızları olmaktalar.
Bir zamanlar İslam yurdu olan bu beldelerde merkezi kurumların, idare mekanizmalarının ve ümmetin yönlendirilmesinin bunların elinde olması ne kadar acı bir durum!..
İnsanların canlan, malları, ırzları bunların eline teslim edilerek hakim, kadı oldular. Yeryüzünde Allah'ın dini zayi oldu. Dinin bazı şiarından olan ibadetlerin dışında hiçbir şey kalmadı.( Umdetüt tefsir, Ahmed Şakir)
Allah'ın şeriatını hakem kabul etmeyen her ferd, Allah'ın kanunlarına her hangi bir kanunu tercih eden, Allah'ın şeriatını beşeri kanunlarla sentez yaparak şirk koşan veya Allah'ın kanunlarının başka kanunlarla değiştirilmesine rıza gösteren her ferd din çizgisinden çıkmış, İslam'ın zimmetini boynundan atmış olur.
Seyyid Kutup şöyle der:
"Puta tapanlara müşrik damgasını vurduğu halde tağutu hakem kabul edene şirk ile hükmetmiyenler, birincisinden sakınıp, ikincisinden sakınmayanlar, işte bunlar Kur'an okumayan ve bu dinin tabiatını tanımayan kimselerdir. Kur'an'ı Allah'ın indirdiği gibi okusunlar. Kur'an'a ciddi bir şekilde yaklaşsınlar. Kur'an'ı düzgün olarak anlasınlar...
"Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a şirk koşanlardan olursunuz. "( En'am, 121)
Bu bölümü Ahmed Şakir'in
"Yoksa onlar cahiliyyet idaresini mi arıyorlar?"( Maide, 50) ayetinin tefsirinde söylediği sözlerle bitirelim.
Müslümanlardan herhangi bir kimse için "şer'i din" yerine "Beşeri dinlere" boyun eğmesi caiz midir?
Her hangi bir baba bilerek veya bilmeyerek bu yeni dini okuması, buna inanması, bununla amel etmesi için çocuklarını mekteplere göndermesi caiz midir?
Her hangi bir müslümana bu kanunların gölgesi altında hakimlik görevi üstlenmesi caiz olur mu?
Burada hüküm çok açıktır. Müslüman olan herhangi bir kimse için bunlara boyun eğmesi, bunları kabul etmesinde herhangi bir özür yoktur.
Her nefis kendini korusun. Her şahıs nefsinden hesaba çekilecektir.( Umdetüttefsir, 4/174, Ahmed Şakir.)

Kaynak: İslam Akidesinin Özellikleri

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol